DÜNYA BİZİ AFFET!



ÜLKEMİZDE ve dünya genelinde gözlediğimiz politik değişimler aklıma Gaia teorisini getirdi. 1979 yılında ortaya atılan bu teori, Mars’ta hayat araştırma gruplarında yıllarca bilim adamı olarak çalışan James Lovelock’a aittir. Teoriye göre, “dünya aslında tek başına yaşayan bir organizmadır. Üzerinde taşıdığı insanlar, hayvanlar, bitkiler ve diğer canlılar dışında kayalar, su ve enerji kaynakları, dağlar ve atmosfer de bu organizmayı oluşturan yapı taşlarıdır. Dolayısıyla bu bölümlerden herhangi birinde oluşan pozitif ve negatif değişiklikler tüm dünyanın dengesini etkilemektedir. Her ne kadar çevre kirlenmesi, yanlış şehirleşme ve doğal kaynakların yanlış kullanılması dünya dengelerini bozan faktörler olarak gösteriliyorsa da insanlardaki kin, nefret, kuvvetli ego ve buna bağlı olarak ortaya çıkan çıkarlar savaşı aslında daha da güçlü bir şekilde etkili olmaktadır”.

Yani aynen James Cameron’un Avatar isimli bilimkurgu filmindeki gibi her şey birbiriyle görünmez organik bağlarla bağlıdır. İlk duyduklarında, “Bu ne saçma bir fikir, böyle bilimsel hipotez olmaz” diye feveran eden bilim insanları bile bir süre sonra bu teoriden ılımlı bir şekilde bahsetmeye ya da artık tepki göstermemeye başladılar. Geçen hafta New York ve Ottawa Carleton üniversitelerinin ortaklaşa yaptığı jeolojik araştırma sonuçları yine aynı yaklaşımı tartışmaya açtı. “Eos” adlı bilimsel dergide yayınlanan bu araştırmaya göre, dünyanın yüzeyinde gözlenen depremler, global ısınma, deniz seviyelerinin alçalıp yükselme hareketleri aslında tamamen yerkürenin altında, dünyanın tam merkezinde meydana gelen değişikliklerden kaynaklanmakta.

Bu haberden yola çıkan “Gaia teorisi” destekleyicileri ilginç bir yorumda bulundular: “Bir insan çevresinde olup bitenlerden mutsuz ise ilk gözlenen değişiklik dış yapısında olmaz. Canlı bir organizma olduğu için önce iç organları etkilenir. Mutsuzluk devam ederse de ciddi hastalıklar kendini göstermeye başlar ve hastalık artık dışarıdan da okunur hale gelir. Dünya da canlı bir organizma gibidir. Yerkürenin üzerinde gerçekleşen huzursuzluklar önce dünyanın merkezini etkilemektedir. Bunun birikimi sonucunda depremler, volkanik aktiviteler, su baskınları ya da kuraklık gibi doğal afetler gözlenmektedir. Belki bu yaklaşımımız, tamamen hurafe, bilime yakışmayan ve asılsız olarak değerlendirilebilir. Fakat biz doğal afetlerin meydana geldiği bölgeleri incelediğimizde o bölgelerde felaketten çok kısa bir süre önce ciddi bir doğa katliamı ya da bölge insanlarını büyük boyutlarda rahatsız edecek uygulamaların çok etkin olduğunu gördük. Bilimin bildiğimiz hiçbir kuralıyla açıklayamadığımız bu olguyu sadece Gaia teorisiyle açıklayabildik. Bunun dışındaki açıklamalar ya dini inanışa ya da her şeyi kitaplarda yine kendi yazdığımız kurallara uydurmaya çalışan mantaliteye dayanmaktadır.”
Bence eleştiriye çok açık ve de çok ilginç bir yaklaşım. Gerçekten bu tartışmalar üzerinde bir yorum yapmak güç. Eğer bu teori doğruysa ülke olarak da dünya olarak da biz daha çok doğal afetler görürüz. Dünya bizi affetsin!

You may also like...

en_USEnglish