HUZURU DAVET EDEN ŞEY HUZURUN KATİLİ OLABİLİR Mİ?



Nevaloji (https://nevalogy.com) kendi dünyama sizler için açtığım bir kapı. Ne facebook’a benziyor ne de gazete köşe yazılarıma. Yanlış anlaşılmaktan korkmuyorum burada. Kapıyı açan girer, dinler, beğenir kalır, ya da bir daha geri dönmeksizin kapıyı vurup çıkar… ‘Canınız isterse’ tarzındaki çiğ bir takmazlık değil bu, yanlış anlamayın. Tam tersine her kapımı çalanın başımın üzerinde yeri var. Lakin unutmayın ki hoş görünmek çabasıyla açılmadı bu sayfa. Kendi doğrularımı yazmak paylaşmak için buradayım, alkışlayacağınız süslü lafları dizdirmek için değil. Birlikte oturup düşünelim, konuları masaya yatırıp irdeleyelim, yaşadığımız daracık kutulardan çıkalım isteğindeyim. Kısacası dertleşme platformu burası. Dertleşirken ‘ağlarsam makyajım bozulur’ ya da ‘erkekler ağlamaz, ağlarsam karizmam zedelenir’ diye kaygılanıyorsanız karşınızdaki doğru adam, bulunduğunuz yer doğru adres değildir zaten. Bazen dövüne dövüne ağlayası gelir insanın bazen de gülerken Denizli horozu gibi nefessiz kalıp bayılası… Sınır getirmeden yüreğini açacaksın ki ruhun rahatlasın. İşte burası öylesine açılmış bir köşe. Benim için, hepimiz için… Bu yüzden lütfen samimi olun, yorum yazın, tartışın korkusuzca… Yeterki saygıyı katletmeyin.

2017’de bol bol bilim yazmaya kararlıyım. Yeni haberler, sağlık önerileri, yaşam kalitesini artıracak tavsiyeler daha neler neler… Bir ton da sürprizler var kafamda. 2016’nın şu son birkaç paylaşımında biraz ülkemizde yaşadığımız üzüntülerden dolayı sizlerle sohbette istediğim kıvamı yakalayamadım. Hepimiz yorgunuz zira. Terör, ekonomik sarsıntılar, politik gerilimler… Herkes bıkkın, herkes huzura hasret. Yazılanlar da pek aydınlık olamıyor doğal olarak.

Bu haftaki ‘huzuru davet eden şey huzurun katili olabilir mi?’ başlığı da pek ‘ışıklı bir başlık’ değil farkındayım. Fakat biraz düşünürsek söylediğimin gerçekleri yansıttığını anlamak mümkün. Bugün yaşadığımız huzursuzlukların birçoğunun ardında bir zamanlar ‘huzur getireceğini sandığımız faktörler’ var. Sevdiği insanı senelerce bekleyip vakti geldiğinde nikah masasına oturup, daha bir yılı deviremeden hüsranla sonuçlanan evlilikler, bebek sahibi olmak için yanıp tutuşan ailelerin bebeklerine kavuştukları andan itibaren taşınması gereken sorumluluğu kaldıramamlarından kaynaklanan ‘hır gür’, hayali kurulan bir işte, konumda ya da mekanda son bulup tahmin edilemeyen bazı gerçeklerle yüzleşmenin verdiği beklenmedik şok buna verilebilecek binlerce örnekten sadece birkaç tanesi. Bir de iç huzuru oluşturan maneviyat vardır. Bu dini bir inanış da olabilir, kendince hayatın anlamına (ya da anlamsızılığına) getirilen bir açıklama da… Daha hiçbirşeye aklı ermez iken aile ve toplum tarafından verilenler, yaşam boyunca atlatılan badireler, dünyaya gözümüzü açtığımız coğrafik konum bu konudaki düşünceleri yoğurur, şekillendirir ve ‘pişirir’. Mesela farklı dini inanışlardaki bebek bekleyen iki aile doğum için aynı anda aynı hastaneye gitseler, aynı anda doğan bebekler kazara karıştırılıp yanlış ebeveynlere teslim edilseler. Bebekler verildikleri ailelerinin dinlerinde eğitilerek büyüyecekler. Hatta büyüdüklerinde farklı dinde oldukları için belki de biribirlerinden nefret edecekler. Her ikisi de aslında nefret ettikleri dindeki ailenin öz çocukları olduğunu bilmeden yaşlanıp bu dünyadan da göçüp gidecekler. Bu iş bu kadar basit! Bu gerçek farklı mezhep, renk ve (hatta) ideoloji için de geçerlidir.

Bilimsel olarak çok çarpıcı olduğu için sıklıkla sorduğumuz bir soru vardır: ‘İnsanoğlunun en büyük katili nedir? Yanıtlar genelde: trafik kazaları, savaş ve terör olarak sayılır. Oysa istatistiki bulgulara göre doğru yanıt: kalp rahatsızlıklarıdır. Bugünlerde insanları en çok öldüren sebebin kalp hastalıkları değil içlerindeki kin ve nefret olduğuna karar verdim şahsen. Son derece huzur vermesi gereken manevi düşünce ve inanışlar kendininkinden farklı ise ‘kin ve nefret tohumları atılıyor, bu tohumlar dışardan gelen teşviklerle yeşererek, o kahrolası egoyla birleşerek bir canavara dönüşüyor, huzur katlediliyor, insanlık can çekişiyor.

Bazen Hz. Mevlana gibi bir bilge günümüzde yaşasaydı bu sancılı dünya için ne söylerdi diye düşünüyorum… Sanırım gözlemleri sonucunda sıkışan yüreğiyle: ‘Ne yazık… Tüm insanlık olarak yaradılanı yaradandan ötürü ya da evrensel bazda düşünerek sadece insanları değil yaşayan her canlıyı sevmeyi becerememişsiniz. Üstelik huzur verecek doneleri bile silah etmişsiniz. Bilgisizlerin ‘biliyorum’ dediği, haksızların hak iddia ettiği bir döneme girilmiş. Önce kendinizi bulun ki sonra Hak yolunu bulasınız’ derdi…

Ya sizce?

You may also like...

en_USEnglish